Varlık Dergisi editörü, şair Mehmet Erte, “Sosyal medyada üretilen dil, sokak dilinin yerini aldıktan sonra sanırım insanlar her şeye daha kolay ulaşabildiği, hakim olduğu yanılsamasına kapıldı. Her şeyi elinin altında sanan kişi şiir okuyamaz, yazamaz.” dedi.
“Suyu Bulandıran Şey”, “Alçalma” ve “Çatlak” adlı eserlerin de aralarında bulunduğu çeşitli kitaplara imza atan Erte, şiir yolculuğunu ve şiirin hayatındaki önemini AA muhabirine anlattı.
Şiir hakkında konuşmanın zor olduğunu dile getiren Erte, “Şiir, gündelik dile, konuşmaya muhalif bir sanat dalı çünkü. Dil bir uzlaşma alanıdır. Konuşabilmek için kelimelerin anlamları üzerinde bir ölçüde anlaşmış olmamız gerekir. Şiir işte bu uzlaşma alanını sabote eder, tekinsiz kılar. Şiir uzlaşmaz olana bir çağrıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
Erte, şiire yöneldikten sonra yaşadığı değişime dair, “Şiirle hemhal olduğumda varoluşumu sorgulamaya başladım. Şiirden, bana haritada konum bildirir gibi nerede durduğumu söylemesini, beni fırtınalı denizden karaya sağ salim çıkarmasını ümit etmedim. Şiir okuyarak nasıl karmaşık bir dünyada yaşadığımızı öğrendim.” ifadelerini kullandı.
“Varoluşun karanlık bölgelerine ancak sanatla adım atabiliriz”
Şiirin edebi türler arasındaki yerine de değinen Erte, “Şairler bazen öyküyü, romanı gündelik dile indirgiyor, şiiri yüceltirken düzyazıyı alçaltıyor. Bu bir hata. Üstelik şiir de öykü ve roman gibi gündelik dili kullanma özgürlüğüne sahiptir. Şiiri de düzyazıyı da değerli kılan şey, tüm uzlaşma bölgelerinde bir deprem yaratmasıdır. Bütün sanatlar temelde özneyi sorunsallaştırır.” diye konuştu.
Mehmet Erte, hayata sadece sanatla bir anlam verilebileceğinin altını çizerek, şu bilgileri verdi:
“Varoluşun karanlık bölgelerine ancak sanatla adım atabiliriz. Tüm türleri bir arada ve ilişki içinde düşünüyorum. Sanatla, felsefeyle irtibat kurmayanlar, ‘hayat’ kelimesine, kendilerine benimsetilen kanaatlerle bir karşılık üretir. Anlam ise estetik bir araştırmanın, etkileşimin, çatışmanın sonucudur. Gelenek deneylerle, çatışmalarla ilerler. Bir tür ayaktaysa yaşıyorsa defalarca yıkılıp kurulmuş demektir. Bir türü diğerlerinden geleneğiyle, estetiğiyle ayırırsınız.”
Türk şiirinin 2000’li yılların başında daha canlı olduğunu ifade eden Erte, matbu dergilerin ekonomik sebeplerden azaldığını, internetin ise umulan değişimi yaratmadığını aksine tek tipleştirdiğini dile getirerek insanların görünüşte farklı, içerik olarak benzer kitaplara ‘müşteri’ kılındığını söyledi.
“Her şeyi elinin altında sanan kişi şiir yazamaz”
Erte, popüler kültürün insanları ucuz şeyler üretmeye ittiğini kaydederek “Sosyal medyada üretilen dil, sokak dilinin yerini aldıktan sonra sanırım insanlar her şeye daha kolay ulaşabildiği, hakim olduğu yanılsamasına kapıldı. Her şeyi elinin altında sanan kişi şiir okuyamaz, yazamaz. Şiir, bir şeylerle arasındaki mesafenin aşılmazlığını hisseden ama buna rağmen ötelere hasret duyan öznenin işidir.” değerlendirmesini yaptı.
Edebiyat tarihinin imajlar dizisine indirgendiğini ve estetik çatışmaların yerini imajların aldığını vurgulayan Erte, şöyle devam etti:
“Bizim sanatı, şiiri topluma göre konumlandırmak, değerlendirmek huyumuz var. Bu yanlış. Toplumun düzeyine sanata, şiire bakarak karar vermeliyiz. Gelenek düşüncesinden, algısından yoksun olduğumuz için şiirimizin büyüklüğünü idrak edemiyoruz. Üzerinde durduğumuz nokta bir çizginin parçasıysa eğer, bunun derhal farkına varmalıyız. Yoksa kendimizi çok küçük görmeye başlayabiliriz.” dedi.
Mehmet Erte kimdir?
İzmir’in Çeşme ilçesinde 1978’de doğan Erte, 1999’da Varlık Dergisi’nin “Ustaların Seçtikleri” köşesinde yayınlanan “Yıldırımları Beklemek” adlı şiiriyle edebiyat dünyasına girdi.
Erte, şiir, öykü, deneme ve söyleşileriyle Varlık ve Kitap-lık başta olmak üzere pek çok dergide yer aldı.
Eylül 2003’te Varlık Yayınları’nda editörlük yapmaya başlayan Erte, 2015’ten itibaren de Varlık Dergisi’nin editörlüğünü üstlendi.